ÜNYE KENT GAZETESİ

Hayat koşuşturmasının içinde savrulurken “An’da kalmak” mümkün mü? Kaçımız başarabiliyoruz? Şu anda yaşadığımız anı hakkıyla yaşamayı, tadını çıkarmayı ve farkında olmayı? Uzmanlar bunun bir çok tekniğini öğretiyorlar, kişisel gelişim kitaplarının çoğunda örnekleri ile açıklanıyor nasıl kendimizi eğiteceğimiz. 

Hepimizin bildiği tek gerçek; geçmiş artık bitti, gelecek ise şu anda burada değil. Hayatımızın ulaşabilir olduğu tek an var, o da içinde bulunduğumuz an. Farkındalıkla nefes almaya başladığın anda, bedenin ve zihninin bir araya gelmesini sağlarsın diyor nefes terapistleri. “Nefes aldığımı biliyorum, nefes verdiğimi biliyorum” diyerek nefesini vücudunda takip etmeyi denemeye ne dersin? 

Ne demiş Hz. Mevlana; Sevdiklerinize gül verin, gülünüz yoksa gülüverin. Başka birine yardım etmek veya iyileştirmek için önce kendine iyi bakman, huzuru içinde hissetmen, en azından biraz sükûnet, biraz neşe ve biraz şefkat barındırman gerekir. Güzel olanla kalmak, hem kendimizi hem de etrafımızdakini iyileştirmek için her gün yapmamız gereken bir şey. Bunu tüm günlük telaşelerimizin arasında yapmamızın  mümkün olduğunu kendi hayatımdan biliyorum.

Sevdiklerimizi hiç nedensiz telefonla arayıp halini hatırını sormamız nasıl hissettirir hiç düşündünüz mü? Ben çok düşündüm, çünkü babam rahmetli Canbula Muharrem, her Cuma günü tüm eşini, dostunu arar, muhabbet eder ve güzel dileklerini iletirdi. Onun herkese sevgisi ve muhabbeti takdire şayandı. Gerçek sevgi, şefkat, neşe ve özgürlükle bir aradaysa anlamlıdır. Eğer, samimiysek gerçekten dinlemeyi bilir, karşımızdakinin duygularını ve hissettiklerini anlarız. 

Gerçekten dinlemenin, sevgiyle konuşmanın ve sen değerlisin duygusunu geçirmenin kıymeti paha biçilmez. Samimiysek, şefkatli konuşmayı ve dinlemeyi biliyorsak, çevremizdekilerin gerçek hislerini ve algılarını duyma ihtimalimiz çok daha fazla oluyor. Bir terapist arkadaşım, bizler birbirimizi gerçekten dinlemiyoruz, karşımızdakinin sözü bitse de, o konuda ben başımdan geçen bir anımı anlatsam, diye onu dinler gibi yapıyoruz demişti. Sözü biter bitmez, onun anlattığı üzerine onun duygularını konuşmak yerine, kendi başımızdan geçeni anlatmaya koyuluyormuşuz. Siz de bir dikkat edin, karşımızdaki konuşurken neler geçiriyorsunuz aklımızdan?

Bir kişi ve olay hakkında içimizde öfke ve kırgınlık varsa konuşmamak en iyisi o anda. Üzerinden biraz zaman geçmesini bekleyip, sakinleşince halletmeli meseleyi. Ancak, kalbine doğrultulmuş öfke ve güvensizlik bıçağını çekip çıkarttığında, kalbin bir köprüye dönüşür. Korku, bağlılık ve yoksunluk düğümlerini çözüp karşı kıyıyı, özgürlük kıyısını görmeye başlarsın. Şefkatle hareket etmeliyiz çünkü, öfke ve nefret başa geçtiğinde hiçbir şeyi çözemeyiz. Şiddeti, nefreti, öfkeyi ve korkuyu ancak şefkat ve sevgiyle ortadan kaldırabiliriz.

Aşk, sevgi ve şefkatle yaklaşalım kişilere, olaylara, hayata. Kendi içimizdeki aşkı keşfettiğimizde, çevremizdekilere bu aşkı ve sevgiyi akıtabiliriz.  Sadece şunu dememiz gerekiyor; “Aşkla yaşayacağım her şeye hazırım, aşkla yaşamaya niyet ediyorum, aşkın var olmadığı hangi alanım varsa, sevgiyle sonlandırmaya, aşkla yaşayacaklarımı sevgiyle canlandırmayı seçiyorum.” Bu dünyada kendi cennetimizi oluşturmaya ne dersiniz? 

                                                                     BU VİDEOYU İZLEMENİZİ ÖNERİRİM

             

             Yararlandığım kaynaklar;

                                                    Kitap; Korku, Thıch Nhat Hanh

                                                                            Cenk Sabuncuoğlu,Yeniyaşamglobal kurucusu

2 Yorumlar