Nerede o eski bayramlar!
Eski bayramlardaki anılar
burnunuzun direğini sızlatıyor; çocukluğun masum heyecanı yüreğinizi
titretiyor, el açması baklavanın şerbeti damlıyor üstünüze, bayram
harçlıklarını sayıyorsunuz gizlice, amcanıza el öpmeye gidiyor ve şeker
dolduruyorsunuz cebinize.
“Nerede o eski
bayramlar!” cümlesini kuruyorsanız eğer, sizin de yaşınız kemale ermiştir.
“Kurban Bayramı’nda
tembellik yapılmaz bu bayram, İş Bayramı,” derdi babam, rahmetli çok severdi
kurban ritüelini. Sabahın erken saatinde kalkar bayram namazından sonra eve
gelmez, kurbanın kesileceği yere gider, eve elinde kurbanlık etlerle dönerdi.
Annem ise bir gün önce tutmaya başladığı orucunu, ciğer kavurması ile açardı. Babam
kahvaltıdan sonra kurban etlerini parçalara ayırır; konu komşu, ihtiyaç
sahiplerine dağıtma işi biz çocuklara kalırdı. Kapıya gelen boş çevrilmez muhakkak bir parça
kurbanlıktan verilir, Ünye Lokumu, baklava ve ayran ikram edilir, uzaktan
bayramlaşmaya gelen akrabalara sofralar kurulurdu. Annemin açtığı su böreği,
baklava ve yaprak sarması sofranın baş köşesinde yerini alır, şehriye çorbası,
büryan kebabı ve pilav üçlüsünün endam ettiği kalabalık ve neşeli bayram
sofrasına oturulurdu.
Kumaş mendil ve bayram harçlığını
arife günü hazırlardı annem, babam da el öpmeye gelen akraba çocuklarına
verirdi bayram sabahları. Çarşamba günleri kurulan kadınlar pazarından alınan
süt mayalanır, yapılan yoğurtla da ayran çırpılırdı. Sürahilere itinayla konulan
ayran, baklavanın yanında misafire ikram edilirdi. O günlerde pastaneden hazır
tatlı, börek, pasta almak ayıp olarak değerlendirilirdi. Sofra bezi serili
halının üstüne konulan hamur tahtasında oklavayı adeta dans ettirerek incecik baklavalar
açardı annem, su böreği açmak, ocağın üstünde çevire çevire pişirmek ise ona
göre çocuk oyuncağıydı.
Eskiden çok eskiden; komşular
birbirine güven duyarken, kötülük almış başını gitmemişken, herkes herkesi
potansiyel suçlu, sapık, hırsız, uğursuz olarak görmezken, ana-babalar
çocuklarının can güvenliğinden endişe duymazken, cep telefonları çocukları
içine hapsetmemişken, bayramlar bir başka kutlanırdı. Bayramlaşmaya kapıya
gelirdi mahalledeki çocuklar, onlar için hazırlanan şeker ve harçlık verilirdi.
Ellerindeki poşete itinayla koyarlardı şekerleri, harçlığı buruşturup ceplerine
itiverirlerdi. Mahalledeki diğer çocuklara haber uçurulurdu; sadece şeker verip
gönderen ile çikolatanın yanında harçlık da veren komşunun kim olduğu netleşir,
o evin kapı zili akşama kadar susmazdı.
O zamanlar kimse, “Bayram
tatilinde nereye gitsek?” derdine düşmezdi. Bayram demek; bayramın gereğini
yerine getirmek, maneviyatını yaşamak, akrabalarla buluşmak, bayramlaşmak,
kalabalık sofralarda muhabbet etmek, ana-babanın hayır duasını almak, mutlu ve
neşeli olmak, konu komşuya ziyarette bulunmak, ihtiyaç sahiplerini hatırlamak,
yardımlaşmak, hayır hasenat yapmak, birlik beraberliği iliklerinde hissetmek,
ailene sıkı sıkıya sarılmak, Yaradan’a şükretmekti.
Kurban Bayramımız Mübarek
Olsun.
0 Yorumlar