Anlamlı bir hayat yaşamak için nasıl bir insan olmalı, nasıl yaşamalı? Oldukça uzun bir süredir kendime sorduğum soruyu kısaca şöyle özetleyebilirim; hayatta sakince yol almak, dürüstlükle ve çalışkanlıkla her zaman gayrette olmak, bir başkasına umut olmak, bir dere serinliği ve ferahlığı ile akıp gidebilmek olarak özetleyebilirim. Benzer duyguları usta kalemiyle dile getiren Yazar ŞerminYaşar’ın yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle.

Yıllar önce bir arkadaşı doğum gününde “bu yıl kendini hangi konuda yetiştirmek istersin” diye sormuş. Bunu aldığı en güzel hediyelerden biri olduğunu ve hala kullandığını söylüyor. Yirmili yaşlarının sonunda; “fikrimiz sorulmadıkça görüş beyan etmemek” o yılki hedefi olmuş.  

Sonraki yıllarda ise; “insanları olduğu gibi kabullenmeyi, kimseye kin tutmamayı, insanlar hakkında konuşmamayı, daha önce deneyip vazgeçtiğim şeyleri listeleyip yeniden denemeyi, kendimi olayların dışında tutabilmeyi, bana kötülük etmiş olsalar dahi insanların haklarını teslim etmeyi, kimseyi kıskanmamayı, kul hakkına girmek ne kadar kötüyse kendi hakkımıza girmenin de o kadar kötü olduğunu, kendini korumayı, işime odaklanmayı ve daha pek çok şeyi kendim üzerinde çalışarak öğrendim,” diyor.

Kırklı yaşlarıma daha çok üretmek, yapılmamış işler yapmak hedefiyle girdim. Sakince işime odaklanmak, işimi yapmak, ülkeme katkıda bulunmak ve mümkün olduğunda çok insana katkı sağlamak hedefindeydim.

Çalışıyorum. Belki de hiç olmadığı kadar çok, hiç odaklanmadığım kadar çok odaklanarak. Ne istediğimi bildiğim kadar ne istemediğimi de biliyorum. Çağlamak istemiyorum, coşup sel olmak istemiyorum, çağlayanlar, denizler, okyanuslar başkasının olsun, ben dibinde çakıl taşları ışıyan bir dere gibi “bulanmadan, donmadan” sessizce akıp gitmek istiyorum. Dünyada geçirdiğim zamanda suyumdan kuşlar, kuzular, ağaçlar içebilir, taşlar ıslanabilir, serinlemek isteyene hazırım, suyum bitmez, yolcular elini yüzünü yıkayabilir, ama kimse içimde gemisini yüzdüremez. Taş da atabilirler, taş onların taşı, kendi bilecekleri iş, ama derem dalgalanmaz, bulanmaz… Çünkü su akıyor. Dünyadaki vaktimiz bittiğinde nasılsa hepimiz aynı denizde buluşacağız. O zamana kadar sadece kendi bildiğimle, kendimle, kendi emeğimle, kimseye bir fiske su sıçratmadan akıııp gitmek istiyorum.

gönül.

Sevgi, aşk, arzu, merhamet, hoşgörü gibi

duyguların yürekteki barınağı. Öz Türkçe

olan könül sözcüğünden evrilmiştir. Göğüs

kelimesiyle aynı kökten türetildiği rivâyet 

edilmektedir.

Kaynak:LUGAT 365

0 Yorumlar