Annesinin, çocukları olduktan sonra başarılı çalışma hayatını bırakmak zorunda kalmasından dolayı pişmanlık duyduğundan bahsetti Aysun. Üzerinden otuz yıl geçmesine rağmen annesinin, o günleri anlatıp özlem duyduğundan bahsetti. Babasının maddi durumu iyiymiş, çocukları olunca annesinin çalışmasına gerek olmadığına ailece karar verilmiş. Anladığım kadarıyla bu kararda annenin gerçek fikri pek de sorulmamış veya annelik içgüdüleri ağır basınca bu önemli kararın çok da düşünmeden alıverildiği görülüyor. Aysun, kendisi ve iki kardeşinin Üniversiteyi kazanıp da evden gitmesiyle annesinin bunalıma girdiğini, çok mutsuz olduğunu ve psikolojik destek aldığını söyledi.

Hiç yabancı gelmedi bu hikâye değil mi size de?

Ne emeklerle ve zorluklarla Üniversiteyi bitirip, altın bileziğini koluna takan bir kadının eğitimini aldığı konuda çalışması kadar doğal ne var ki? Kendi ekmeğini alın teri ile kazanan her birey benim için çok değerlidir. Üniversite mezunu olmuş olmamış önemli değil aslında, hayatta en önemli şey “kendime ve topluma faydalı olabiliyor muyum?” sorusuna verdiğimiz cevap. Halinden memnun olma halidir aslında gerçek mutluluk. Bu dünyada anlamlı bir hayat yaşıyor musun?

Diplomayı duvara asıp tüm emeklerini boşa atıp çalışmamak da bir tercih tabi. Bu tercihin içinde mutluysa o kadın bence sorun yok. Ama içinde ukde kalmışsa mesleğini yapamamak o zaman bir gün Aysun’un annesi gibi açığa vuracaktır pişmanlığını. İş işten geçmeden önce hayattaki önceliklerimizi ve ne isteyip ne istemediğimizi belirlememiz en doğrusu.

Kendimizi başkasına gözü kapalı adamak, hayatımla ilgili kararları kendim alamamak, insanı mutsuzluğa iten bir süreç. O telaşede anlayamayabiliyor belki de insan, Aysun’un annesi gibi. Çocukların büyümesi, yemesi, uyuması, eğitimi onun en önemli uğraşı oluyor. Bu süreç bitince de bir bakıyor ki elinde hiçbir şey kalmamış. Çocuğunu bakıp büyütmek tabi ki çok değerli, bunun yanı sıra mutlaka insan kendini geliştirecek, hayatına anlam katacak bir uğraş, bir özel zevk bulmalı.

Doğan Cüceloğlu son kitabı “Var Mısın?” da “kişi hayatındaki en önemli kişinin kendisi, en önemli tanıklığın da kendi tanıklığı olduğunu fark etmezse hiçbir zaman hayatla ilişkisini doğru kuramaz, kendini gerçekleştiremez. Yaşlandıkça mendeburlaşan insanlar vardır hani mutsuzluklarının altında yatan sebep de budur. Bir de bakar ki, yaşamında kendisi yok; içi bunu hisseder. Ona kızar, buna kızar ama aslında neye öfkelendiğini kendisi de bilmez. Avuçlarının arasından yaşanmadan akıp gitmiş, anlamsız, bomboş bir ömür...Bazıları da vardır ki yaşlandıkça nur yüzlü olurlar. Öyle keyiflidirler ki... Onların da içi bilir; doya doya yaşanmış anlamlı bir ömür sürmüşlerdir.”

Nur yüzlü bir ihtiyar olmak ve hayata faydalı olabilmek elimizde... 

0 Yorumlar