“Ben dondurma yiyemem 19 Mayıs gelmedi daha!”

Bu cümleyi kurduğumda Üniversitedeydim, arkadaşlarım şaşkınlıkla bana bakıp bir açıklama yapmamı beklediler. Bilmiyorlardı ki babam Canbula Muharrem; çocuklarının üstüne titreyen, tek bir öksürükte bile doktora koşturan, soğuk su içersek bademciklerimiz şişer hasta oluruz inancında, 19 Mayıs’a yani, havalar ısınana kadar dondurma yenilmez diyen bir babaydı. Maazallah dondurma yer, üşütür, bademciklerimiz şişer hasta oluruz korkusundan, biz de babamıza verdiğimiz sözü tutar, 19 Mayıs Bayramında ilk dondurmamızı yerdik.

Ortaokul ve lisedeyken en sevdiğim ve heyecan duyduğum olay, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramına hazırlanmaktı. O tarih yaklaşırken Beden Eğitimi Öğretmenimiz Sevgi Hoca’yı alırdı bir telaş, hazırladığı koreografiyi defalarca gösterir. Biz de onun öğrettiği gibi hareketleri düzgün bir şekilde yapmaya çabalardık.  İşin içine müzik de girerdi son hafta, işte o zaman anlardık ki, bu anlamsız gibi görünen hareketlerle biz dans ediyoruz.

Kızlar ve erkeklere aynı renkte kıyafetler diktirilirdi, benim kıyafetimi annem dikerdi. Mutlaka elimizde bir kurdele, şemsiye veya bir sopa bulunurdu. Mayıs güneşi nasıl da yakardı yüzümüzü, kollarımızı, ensemizi. Mahalleye adım attığımda komşu teyze sorardı, “bayram hazırlığından mı geliyorsun? Yanmışsın.” Çok anlamlı ve eğlenceli bir süreçti bayrama hazırlık, oramız buramız ağrısa da gençliğimiz vardı, sabaha kalmazdı ağrı sızı.

“Ya istiklal ya ölüm!” diyerek başlatmıştı Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşını, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da. Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkarak İtilaf Devletleri'nce işgal edilmişti. Vatan topraklarını korumak için girişilen ve birçok cephede süren Kurtuluş Savaşı'nda çok büyük mücadeleler verildi. Atamız, bağımsızlık ve aydınlanma meşalesini yaktığı bugünü Türk Gençlerine armağan etti.

Biz de ona layık olmaya çabalayan gençler olarak bayramı en mükemmel şekilde kutlamalıydık. Bayram sabahı heyecan ve coşkuyla lise bahçesinde toplanır, hocamızın eşliğinde Ünye Lisesinin yakınındaki Ünye Stadyumuna yürürdük düzgün bir sıra halinde. Okulumuzu temsilen önde Flama ve Türk Bayrağı, arkasında bando takımı, sonra biz gösteri takımı stadyuma, başımız dik göğsümüz gururla dolu, atardık adımlarımızı resmi geçit töreninde. Gösteriler başlayıp sıra bize geldiğinde çim sahada dans ederken, gözümüz arardı tribünde oturan ailemizi.

O zamanlar hedeflerimiz, hayallerimiz vardı en parlağından. Eğitimi çok başarılı olan Ünye Lisesinden başarıyla mezun olup, Üniversiteye gitmek hepimizin tek dileğiydi. Elimize mesleğimizi alıp, Cumhuriyeti bize emanet eden Atamızın izinde ülkemizi muhasır medeniyetler seviyesine çıkarmaktı amacımız. Atamıza, ailemize ve Ülkemize hayırlı bir evlat olmak, faydalı işler yapmak ve hayata atılmanın heyecanı vardı yüreğimizde.

Gençler ve her daim genç kalanlar Bayramız Kutlu Olsun, Atamızın Gençliğe Hitabesi de hepimizin kulağına küpe olsun!

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün 20 Ekim 1927 tarihinde Nutuk'un sonunda Türk Gençliği’ ne yönelik yaptığı konuşma; “Gençliğe Hitabe.”

Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

  Mustafa Kemal Atatürk

0 Yorumlar