7 Ocak’ta aramızdan ayrılmasının ikinci yılıydı Yaşar Karaduman’ın. Araştırmacı yazar, gazeteci Yaşar Amca’nın çok değerli makaleleri kaldı bize en değerli miras. Tarihin gizli kalmış hikayelerini aydınlatan ilk mumu O yaktı. Akıcı ve etkileyici üslubuyla zevkle okunan yazılara ve araştırmalara imza attı. Ses getiren tarih araştırmaları ile ulusal basının da dikkatini çeken değerli bir gazeteciydi. Bir gün onun kaleminden Ünye’nin mezar taşlarındaki sırrı okurduk, diğer bir gün  Ünye’nin denizcilik geçmişini, efsane olmuş kaptanlarının yaşam hikayesini. Sayesinde tarihi bir Ünye arşivine sahip olduk.

Yaşar Amcanın ruhu şad olsun onu 2019 yılında yazdığı “Kaybettiğim Şehir” makalesinden alıntı yaparak anmak istiyorum.

Fotoğraf: Haziran 2021
(Bilemezdim Yaşar Amcayı son görüşüm olacak)

Biz Ünye’yi 1950 yılından bu yana köşe bucak sokak sokak yasamış bir kuşağız. Çocukluk, delikanlılık,  gençlik, orta yaşlılık ve yavaş yavaş yaşlı sınıfına doğru yol alıyoruz. 

Artık bizim şehrimiz bitti, sen terk edip gittikten sonra yıllarca akın akın, köylerden kentlerden bir sürü insan geldi, burada yerleştiler, işyerlerini açtılar, kendi sivil toplum kuruluşlarını, kendi belediyelerini oluşturdular, belediye başkanlarını seçtiler. Ama, şehri yönetecek deneyimleri yoktu, şehircilik adına bilgileri yoktu,  önemli şeyler yapamadılar, usta olunca yaparız dediler, usta oldular ama harç bitti ve ortaya böyle bir arabesk şehir çıktı.

Eğer kurbağayı kaynayan bir suyun içine atarsanız kurbağa aniden geri sıçrar, ılık suya koyar ve suyu yavaş yavaş kaynatırsanız kurbağa haşlanır ve haşlandığının farkına varmaz. Buna “öğrenilmiş çaresizlik” denir, işte şu anda Ünye'nin  durumu buna benziyor.

Yapılan hiçbir şeye tepki vermiyor, vatandaş olma, insan olma haklarını kullanmıyor, bedava kömürü alıyorlar, bedava yiyeceği alıyorlar, köyde yaşamaktan iyidir diyorlar. Kenar mahallelerde oturanlar canları sıkıldığı zaman Cumhuriyet Meydanında toplanıyor. Çekirdek yiyor, çöpünü yere tükürüyorlar, güvercinlere evden getirdikleri kokmuş yemeklerini veriyor, sonra güvercin pislikleri içinde çocuklarını gezdiriyorlar. “Biz hayatımızdan memnunuz, Ünye yapılmış, yıkılmış bizi ilgilendirmez, köyün çamurundan iyidir” diyorlar.

Bir Ünye vardı bizim yaşadığımız, çocukluğumuzun ve gençliğimizin geçtiği, modern, kültürlü Ünye. Karadeniz'de kültür düzeyi yüksek bir şehirdi. Yalı'da Rumlardan kalma beyaz boyalı taş evler arkada kaptanların ve kadıların konakları duruyordu, bahçelerde meyvelerin, mandalinanın, portakalın, elmanın bol olduğu. Balığın, hamsinin ucuz olduğu, turistlerin çok geçtiği ve konakladığı, herkesin birbirini tanıdığı esnafın ve sanatkarın güler yüzlü birer filozof olduğu, bir Ünye vardı. 

Kültür, sinema, tiyatro, konser ve türlü sosyal olayın yaşandığı, zarif kızların, zarif bayanların ve centilmen beylerin olduğu bir Ünye vardı. Genç kız ve erkeklerin pırıl pırıl giyindiği bir Ünye vardı. Eski tarihi binaların hepsi duruyordu, yıkımına izin verilmeyecekti. Şehrin en güzel tepeleri ve sahillerine sahip çıkılacaktı, eski diye ne varsa yıkılmayacaktı,  şehrin orasına burasına ilgili ilgisiz şeyler konulmayacaktı. Yıkılanlar da imkanı olanlar aslına uygun tekrar yapacaktı.

Şehirde her geçen gün azalıyoruz. Yaşlılar birer birer göçüp gidiyor, eğitim için giden çocuklarımız geri dönmüyor, yerel yönetimlerde ve ticarette bizim kuşaktan kimse kalmadı. Cenazelerde bir araya geliyoruz, bir kuşak artık sahneden çekiliyoruz.

Sosyal yapı, mahalle ve mahalle kültürü, komşuluk ilişkileri, arkadaşlık, dostluk kayboldu,  bahçeli evler kayboldu, bahçelerdeki meyve ağaçları kayboldu, oyun alanlarımız kayboldu, yeşil alanlarımız kayboldu, geçmişimiz kayboldu.

Yeni gelenler, ortaya bütün köylerin karışımı kişiliksiz hiç bir tarza uymayan bir şehir çıkardı.

Koruyamadık, sahip çıkamadık.

Bilmeyenlerin eline bıraktık.

Koca bir şehri elli yılda bitirdik musalla taşına yatırdık

Şimdi imamı bekliyoruz…

1 Yorumlar