Yaşar Karaduman’ın Anısına Saygıyla...
Yaşar Amcanın ruhu şad olsun onu 2019 yılında yazdığı
“Kaybettiğim Şehir” makalesinden alıntı yaparak anmak istiyorum.
Biz Ünye’yi 1950 yılından bu yana köşe bucak sokak
sokak yasamış bir kuşağız. Çocukluk, delikanlılık, gençlik, orta yaşlılık
ve yavaş yavaş yaşlı sınıfına doğru yol alıyoruz.
Artık bizim şehrimiz bitti, sen terk edip gittikten
sonra yıllarca akın akın, köylerden kentlerden bir sürü insan geldi, burada
yerleştiler, işyerlerini açtılar, kendi sivil toplum kuruluşlarını, kendi
belediyelerini oluşturdular, belediye başkanlarını seçtiler. Ama, şehri
yönetecek deneyimleri yoktu, şehircilik adına bilgileri yoktu, önemli şeyler
yapamadılar, usta olunca yaparız dediler, usta oldular ama harç bitti ve ortaya
böyle bir arabesk şehir çıktı.
Eğer kurbağayı kaynayan bir suyun içine atarsanız
kurbağa aniden geri sıçrar, ılık suya koyar ve suyu yavaş yavaş kaynatırsanız
kurbağa haşlanır ve haşlandığının farkına varmaz. Buna “öğrenilmiş çaresizlik”
denir, işte şu anda Ünye'nin durumu buna benziyor.
Yapılan hiçbir şeye tepki vermiyor, vatandaş olma,
insan olma haklarını kullanmıyor, bedava kömürü alıyorlar, bedava yiyeceği alıyorlar,
köyde yaşamaktan iyidir diyorlar. Kenar mahallelerde oturanlar canları sıkıldığı
zaman Cumhuriyet Meydanında toplanıyor. Çekirdek yiyor, çöpünü yere
tükürüyorlar, güvercinlere evden getirdikleri kokmuş yemeklerini veriyor, sonra
güvercin pislikleri içinde çocuklarını gezdiriyorlar. “Biz hayatımızdan memnunuz,
Ünye yapılmış, yıkılmış bizi ilgilendirmez, köyün çamurundan iyidir” diyorlar.
Bir Ünye vardı bizim yaşadığımız, çocukluğumuzun ve
gençliğimizin geçtiği, modern, kültürlü Ünye. Karadeniz'de kültür düzeyi yüksek
bir şehirdi. Yalı'da Rumlardan kalma beyaz boyalı taş evler arkada
kaptanların ve kadıların konakları duruyordu, bahçelerde meyvelerin, mandalinanın,
portakalın, elmanın bol olduğu. Balığın, hamsinin ucuz olduğu, turistlerin çok
geçtiği ve konakladığı, herkesin birbirini tanıdığı esnafın ve sanatkarın güler
yüzlü birer filozof olduğu, bir Ünye vardı.
Kültür, sinema, tiyatro, konser ve türlü sosyal olayın
yaşandığı, zarif kızların, zarif bayanların ve centilmen beylerin olduğu bir
Ünye vardı. Genç kız ve erkeklerin pırıl pırıl giyindiği bir Ünye vardı. Eski
tarihi binaların hepsi duruyordu, yıkımına izin verilmeyecekti. Şehrin en güzel
tepeleri ve sahillerine sahip çıkılacaktı, eski diye ne varsa yıkılmayacaktı,
şehrin orasına burasına ilgili ilgisiz şeyler konulmayacaktı. Yıkılanlar da
imkanı olanlar aslına uygun tekrar yapacaktı.
Şehirde her geçen gün azalıyoruz. Yaşlılar birer birer
göçüp gidiyor, eğitim için giden çocuklarımız geri dönmüyor, yerel yönetimlerde
ve ticarette bizim kuşaktan kimse kalmadı. Cenazelerde bir araya geliyoruz, bir
kuşak artık sahneden çekiliyoruz.
Sosyal yapı, mahalle ve mahalle kültürü, komşuluk ilişkileri,
arkadaşlık, dostluk kayboldu, bahçeli evler kayboldu, bahçelerdeki meyve
ağaçları kayboldu, oyun alanlarımız kayboldu, yeşil alanlarımız kayboldu,
geçmişimiz kayboldu.
Yeni gelenler, ortaya bütün köylerin karışımı kişiliksiz
hiç bir tarza uymayan bir şehir çıkardı.
Koruyamadık, sahip çıkamadık.
Bilmeyenlerin eline bıraktık.
Koca bir şehri elli yılda bitirdik musalla taşına yatırdık
Şimdi imamı bekliyoruz…
1 Yorumlar
ünyeyi sayende öğrendik :)
YanıtlaSil