Fotoğraf: Ünye/Çamlık

Hiç de zor değil huzurlu bir hayat sürmek aslında. Bir düşünür demiş ki; “Tanıdığım en mutlu insanlar, sürekli olarak kendilerini değerlendiriyor, geliştiriyor. En mutsuzlar ise genelde başkalarını değerlendirip yargılıyor.”

İyi ve huzurlu bir hayat yaşamakla ilgili önerilerde bulunan bir yazı okudum. Diyor ki, konuşmaya başlamadan önce şu 4 şeyi düşün:

- Gereği var mı?
- Şefkat de içeriyor mu?
- Birini incitebilir mi?
- Sessizliği bozacak kadar değerli mi?

Bunları düşününce boş konuşmaz, karşımızdakini kıracak, incitecek sözler söylemeyiz değil mi? Dinlemeyi bilmek de bir erdem. “karşımızdaki konuşmasını bitirse de ben o konuyla ilgili bir şey anlatsam” diye düşünmeden dinlemek çok önemli. Genelde insanlar o konu ile ilgili kendi yaşanmışlıklarını anlatmak için dinler gibi yapıyorlar. Mutlaka siz de yapmışsınızdır bir düşünün. Karşımızdakinin anlattıkları ile ilgili, empati kurup ona fikir vermek yerine, kendi yakınımızın benzer olayını anlatırız.

Sabırlı olmak, nezaketli olmak özenilecek özellikler. Öfke, nefret, kötümserlik bir o kadar olumsuzluğa iter bizi. Her günümüzü cennete çevirmek ve hakkıyla yaşamak için empati kurma becerimizi geliştirmeliyiz. O zaman zaten kimseye kızamaz, nefret edemezsiniz. "Yaratılanı hoş gör Yaradandan ötürü" sözü ne güzel bir sözdür. Saygı bazen sevgiden bile daha kıymetlidir, büyük küçük herkese saygı duymak lazım.


Fotograf: Ünye/Çamlık

Ben özellikle birini değerli hissettirmeyi çok severim. Kim istemez ki değerli hissetmeyi? Seni değersiz hissettirenden koşarak uzaklaş! Kimseye önyargı ile yaklaşmayıp, yargılamamak, eleştirmemek olduğu gibi kabul etmek. Söyleyeceklerini de kırmadan, önyargıdan uzak söylemeli insan. Bana yapılmasını istemediğim hiç bir şeyi başkasına yapmamayı düstur edindiğim için huzurlu bir hayata sahip oldum diyebilirim, açık yüreklilikle.

"Güler yüz yılanı bile deliğinden çıkarır" ne çok severim bu sözü. Hayat çok kısa o hayatın yollarına döşediğimiz taşların nasıl olduğu ise bizim, davranışlarımıza, tavrımıza ve hayata bakış açımıza bağlı. Hayattan üzüntüler, sıkıntılar, hastalıklar, ölüm  çıkarıldığında elimizde çok az bir zaman kalıyor onu da doya doya huzur ve mutlulukla yaşamanın yollarını aramalı insan. Surat asmak, asık yüzlü olmak, huysuz olmanın  iyi özellikler olmadığını bilmeli insan.

Bir kaç öneri verebilirim bunun için. İçine atmayacaksın hiç bir şeyi, belki o sandığın gibi değildir. İçine attıkça büyütürsün, en iyisi konuşmak, anlamak, çabalamak. Sürekli söylenmeyecek, şikayet temeyeceksin. Hoşlanmadığın sana sıkıntı veren her ne ise değişmiyorsa sen bakış açını değiştireceksin. Baktın olmuyor uzak durmaya çalışacaksın. Benim en sevdiğim ise her fırsatta şükredecek bir neden bulmak. Sende olmayanlar için üzüleceğine, sende olanlar için şükretmeyi dene. Bak hayatın nasıl da değişiyor, yaşadıklarına inanamayacaksın.

Bazen de birilerine bir şans daha vereceksin, herkes bir şansı daha hak eder. Yine olmuyorsa araya mesafe koymakta fayda var tabi ki. Çam ağacı dikenlidir, gidip de ona sarılamazsın değil mi? İncitmemek belki kolay ama incinmemeyi de bilmeli insan.

Hz. Mevlana’nın sözünü hatırlayalım; 

Ey insan...

İncinmek de incitmek de gönül hamlığındandır...

Sen acı olduğun için halkın acısı canına işliyor, dikeni eteğine batıyor...

ÜNYEKENT GAZETESI

1 Yorumlar