Ünye’de çocukluğumdaki Ramazanları düşündüğümde aklıma evde okuttuğumuz mukabele, komşuda kılınan teravi, Saray Camisine gittiğimiz sabah namazı, gözüm kapalı yaptığım sahurlar ve iftar daveti sofralarımız gelir. Çok küçüktüm ilk oruç tutmak için ağladığımda. Dokuz yaşlarında tekne orucu tutmamı salık veren büyüklere direnip tüm gün oruç tutmayı başarmıştım. Hatta hiç unutmuyorum komşuya mukabeleye gitmiştik annemle, orada oruçlu olduğumu duyan komşu teyzeler bana ve anneme çok kızmışlardı. Bazısı gülerek ve yumuşakça “aferin” demişti gerçi.

Yapılan ibadetlerin ve ritüellerin bize öğretilenlerin dışındaki anlamlarını da öğrendikçe daha çok sevdim ve gönülden bir heyecanla yaptım. “Günah, borç, yanarsın” gibi korkutucu kelimeler kullanarak dinimizin öğretilmemesi, bilakis sevdirerek  Allah'ımızı ve dinimizi sevgi ve huzur kelimeleri ile anlatılması gerektiğini savunanlardanım.

Deniz Erten’in İşaret serisinde öyle çarpıcı açıklamalar okudum ki çok etkilendim. Namaz ile ilgili aşağıdaki yaklaşımı ve yorumları benim içime ferahlık ve aşk verdi.

Meditasyon denilen kendini bilme çalışmasının en kamil noktası olan Namazda, günde beş defa Rabbinin huzurunda, bedenden sıyrılma: fena haliyle gerçekleştirdiğin kendini bilme ve kendine varma çalışmasının bilincinde nasıl bir etkisi oluyor sen düşün. Bu kişilerde (Kuran’da geçen, üzerlerine “sekine” indiği söylenen kişiler gibi) olumsuz iç sesleri susmuş, varlıkların uyum ve sükunet, başka bir ifade ile kalp ve akıl arasındaki barış ve iç huzur hali tecelli etmiş olur. O’nun huzurunda olma meselesini kendi idrakince tatmaya ve kavramaya başlar, bambaşka hislerle dolarsın.

Bir anahtarın dişleri vardır ki kilide otursun değil mi? İşte bu bedensel iniş çıkış hareketleri adeta kuantum alana girişin kilidini açar. Fatiha “Açan” demektir. Namaz aslında bu alana girişin ve Rabbinin huzuruna çıkışın kapısıdır. Yani namaz sana miraç yaptırarak seni kendindeki Hakk’a Rabbine, huzura ulaştıran Burak, ref ref gibidir. Namaz bir tür boyut atlama kapısıdır ve asıl mesele o kapıdan girdiğinde başlar.

Namazda en çok dönüşüm ve güzelleşme olduğu söylenen yer “tahiyyat”, son secdeden sonra selamdan önce adeta babasının dizinin dibinde oturan bir evlat ya da mürşidinin dizinin dibinde oturan bir mürit gibi Rabbinle konuşursun.

Bu konuşmadan az önce Allah’a en yakın olduğun ve O’nda yok olduğun Secde anı yani fenafillahtan sonra sana Hak’la var "olma-bekabillah” lütfunun verildiği adeta bir simgesi, temsilidir. Allah “secde et ve yaklaş” der. Allah’a yaklaşmak, ona secde etmek ve o secde esnasında O’nda yok olmayı gerektirir. “Ben” den çıkıp “Sen” olmayı.

Secdede Rabbinin huzurunda başını yere koyduğunda, dünyanın ve bağlandığın tüm kainatın enerji akışı seni, (omurilik tellerinden) kutupları olan bir pil gibi şarj eder. Bu hareket -başını kalbinden aşağı noktaya indirmen- bedensel duruşunda sembolik olarak “Rabbim senin önünde şu ufacık aklımı yere koydum ve kalbim aklımdan daha yüksek idraktedir” demektir.

Kuran’da Allah'ımız bazı ayetlerde “namaz” kelimesini “iman” kavramı ile birlikte kullanır çünkü imanımızın merkezi, özü namaz içinde yatar. Efendimiz her sıkıntı halinde hemen namaza dönerdi. Namazda huşuya ulaşmak için ayetlerdeki kelimelerin manalarını ve surenin güzelliğini anlamak gerekir. Her namaz bir zikir yani hatırlatmadır. Senin Allah’ın kulu olduğunu ve burada bu deneyimi O’nun için gerçekleştiğini hatırlama irtibatıdır.

Kaynak: Deniz Erten, İşaret VI, Misafiriz

4 Yorumlar