İnsanların birbirini görmediğini düşünüyorum çoğu zaman. Bakıyor ama görmüyorlar gerçekten. Bir derdi mi var, mutlu mu, üzüntülü mü, acı mı çekiyor? Kimsenin umurunda değil bir başkasının hissettikleri. Bakıp görmedikleri için de kolayca yargılayabiliyor bir diğerini insanoğlu. Oysaki bir güzel söz, bir tebessüm ile ne kadar büyük kazanç sağlayabileceğimizi bir bilebilsek. 

Bu sabah kumsalda bizim sitede olduğunu bildiğim ancak, daha önce hiç sohbet etmediğim bir hanım efendiye, ne kadar hoş göründüğünü bu formunu nasıl koruduğunu sordum. Anında duruşu dikleşti, yüzü aydınlandı, kocaman bir gülümseme ile bana cevap verdi. “Çok teşekkür ederim ben 72 yaşındayım ve hiçbir zaman kilo almadım, hep böyleyim” derken gözlerindeki parıltıyı görmek beni mutlu etti. Tüm gününü neşeli ve kendinden emin geçirmesine vesile oldum belki de. Naçizane önerim, hiç beklemedikleri bir anda insanlara iltifat edin. Onların yüzündeki parıltıyı görmek paha biçilmez. 

“Hayatın bozmayı unuttuğu ya da ne yapsa bozmadığı insanlar vardı hala. Dünya arkalarında yıkılırken onlar kurbağalar gibi nilüfer yapraklarından seke seke sakince uzaklaşıyorlardı enkazdan, toz duman bulaşmıyordu onlara. Bir tezgâhın arkasına saklanıyorlardı mesela. Orada ormandan topladıkları kabuklar, tohumlar, otlar, yapraklarla müthiş broşlar yapıp üç paraya satıyorlardı. Elma kasasının üzerine kumaş örtüler seriyorlardı yemeklerini yemeden önce. Kalabalığın içinde, kalabalığa rağmen görüyorlardı sizi, yanınızdan geçip duran kör sağır güruha tezat, sizi görüyor, bir derdiniz var, hemen biliyorlardı. 

Beklenmedik iyilikleriyle inanın aklına “karşılığında kesin bir şey isteyecekler” kuşkusunu düşürmüyorlardı. Olağan halleri buydu. Yaşıyorlardı bu hayatı. Yollarına çıkanı katıyorlardı yanlarına. Su gibi akıyorlardı tümseklerin arasından, çukurların içinden, yokuşlardan aşağı. Görür görmez anlıyordum, senin inceliklerinin bir karşılığı var onlarda, yerlere saçılmıyordu onlara sunduğun tatlılıklar, ziyan olmuyor, ıskalamıyordu, ki senin hiç alışık olduğun bir şey değildi bu. Ama işte o kısa çarpışmalarda bir şey oluyordu, dünya içinde dünyalar beliriyor, iki kişilik, üç kişilik adacıklar oluşuyordu anında ve sen birdenbire yeniden nefes almaya başlıyordun.” 

Kardeşim Hüseyin “sensin bu” notu ile gönderdi bu paragrafı geçende bana. Beni böyle gördüğü için inanılmaz bir şekilde sevindim ve sizinle paylaşmak istedim. İnsanların hafızalarında güzel bir iz bırakabilmek bana verilen en güzel hediye. 

Melisa Kesmez’in “Küçük Yuvarlak Taşlar” kitabından bir alıntı. Kitapta üç kişilik ailenin bireyleri, kendi bakış açısıyla aynı olaylara bakıyor ve aralarındaki bağın ne zaman koptuğunu, çekirdek ailenin ne zaman dağıldığını sorguluyor. Her birinin yaşamlarını ayrıntılarla detaylı anlatan; aşklar, ilişkiler, ayrılık, yalnızlık, aile ve en önemlisi annelik ve babalık üzerine etkileyici birbirine bağlı üç öyküden oluşan bir kitap “Küçük Yuvarlak Taşlar.

3 Yorumlar