Küba Kansere Çare Buldu mu?
Neredeyse her ailede bir kanser vakası oldu son zamanlarda. Üzülerek görüyorum ki, çağımızın hastalığı Kanser! Erken teşhis hayat kurtarıyor, bu doğru. Ancak öyle çok türü var ki bu illetin. Bazen de 4. evrede fark ediliyor. O kadar tetkik, muayene bazen de işe yaramıyor. Allah evlerden ırak etsin diye dua etsek de bir gün bizim başımıza gelmeyeceğinin garantisi maalesef yok.
Kanser teşhis, tedavi süreci adeta bir sektöre dönüşmüş durumda. Allah helal süt emmiş, vicdanlı ve dürüst doktorlarla karşılaştırsın. Sizi yolunacak kaz gibi gören, "denize düşen yılana sarılır" misali ona mecbur olduğunuzu bildiği için senin etinden, sütünden, derinden yararlanmaya çabalayan, yani Kanser tedavisinin bulunduğunu düşünenlerdenim. Kemoterapi ilaçları malumunuz nasıl pahalı, zahmetli bir süreç. Hem doktor kazanıyor, hem ilaç tedarikçileri, hem hastane. Bu üçgenin içinde bu illetten kurtulmak için debelenen ve elinde ne varsa vermeye hazır hastalar sürekli kaybeden tarafta :(
Son günlerin popüler dizisini duymuşsunuzdur 5 bölümlük mini bir dizi Chernobyl. Yaşanan felaketin öncesini ve sonrasında ortaya çıkan korkunç sonuçları anlatılıyor. Dizinin ana hikayesi ise bu felaketin ve sonrasında yaşananların yanında patlayıcı maddelerin Avrupa’ya yayılmasını önlemeye çalışan bir grup insanın çabasına odaklanıyor.
Çernobil faciası yani Çernobil reaktör kazası olduğu tarihte 26 Nisan 1986'da Karadeniz'de Ünye'de bir lise öğrencisiydim. Bu kaza, Ukrayna Pripyat şehrinin 14.5 km. kuzeybatısında bulunan Çernobil Nükleer Santrali'nde yapılan bir deney esnasında meydana geldi.
Belki hatırlarsınız o zamanki Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, Karadeniz'de yetişen çayların radyasyondan etkilenmediğini ispat etmek için kameraların karşısında çay içti. "Radyoaktif çay daha lezzetli" diye de espri yaptı. "Hatta Rusya'dan iyi bir şey gelmez. Ya komünizm, ya radyasyon" diye de dalga geçti hepimizle. Oysa binlerce kilometre uzaklıktaki İngiltere bile radyasyonun yıkıcı etkilerinden korunmak için önlemler almaya çalışıyordu. Biz "Türk'e bir şey" olmaz mantığı ile radyasyonlu diye ihraç edemediğimiz radyasyonlu fındıkları için afiyetle yedik.
Peki sonrasında ne mi oldu? Türkiye'de kanser hastalığının oranında çok ciddi bir şekilde artış olduğunu söyleyen uzmanlar, Çernobil'in risklerinin hala devam ettiği uyarısında bulunuyor. Kanser vakaları, Marmara Bölgesi'nde 1986-1987 arası yaklaşık iki kat, Karadeniz'de ise 1995'ten sonra yaklaşık üç kat arttı.
(kaynak)
Nükleer santrallerin %100 güvenli olduğunu kim iddia edebilir ki?
Küba'da geliştirilen ve özellikle akciğer kanseri tedavisinde kullanılan aşı ve ilaçlar, bağışıklık sistemini kanserli hücrelerle savaşmak için alarma geçirme esasına dayanıyor. Sadece kanserli hücreyi etkileyen aşı ve ilacın Küba ile Türkiye arasında anlaşma yapılmış ve ortak üretme kararı alınmış.
Küba, CimaVax ve Racotumomab, immünoterapi yöntemi ile kanserle savaşıyor. CimaVax, kanserle doğrudan savaşmak yerine kanser hücrelerinin büyümesini sağlayan ve insan vücudunda salgılanan epidermal büyüme faktörünü hedefliyor. Vücudun kendi bağışıklık sisteminin, epidermal büyüme faktörü ile savaşmasını sağlıyor. Tam olarak bu sebepten, bağışıklık sistemi zayıf hastalarda o kadar etkili değil. Ama iyi haber olarak, her hastada farklılık gösteren kanser hücreleri yerine her hastada aynı olan epidermal büyüme faktörünü hedeflediği için, kullanımı çok kolay ve çok ucuz. Racotumomab ise birçok kanser hücresinin yüzeyinde görülen gangliyozidleri hedefliyor. Bağışıklık sistemini bu hücrelerle savaşmaya iten aşı, kanserin büyümesini yavaşlatıyor.
Akkuyu
Nükleer Güç Santrali projesi için çalışmalar 2010 yılında Türkiye ve Rusya
arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde başladı. Projede her
biri 1200 megavat gücünde dört reaktörün kurulması planlanıyor. Yani
Akkuyu’dan 4800 megavat düzeyinde elektrik enerjisi elde edilmesi söz konusu. Bunun
Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 10 ila 12’sini karşılayacağı tahmin
ediliyor. Akkuyu
Nükleer Güç Santrali projesini Rus devlet nükleer enerji şirketi Rosatom yürütüyor.
22 milyar
dolara mal olması beklenen proje için Rusya şimdiye dek 3 milyar dolar
civarında yatırım yapmış durumda. İşletme
ömrünün 60 yıl olacağı belirtilen projenin 2022 yılında tamamlanması
öngörülüyor. Bunun
gerçekleşmesi halinde Akkuyu, Türkiye’deki ilk nükleer santral olacak.
Sağlığımızın kıymetini kaybetmeden bilenlerden olmayı diliyorum. Bu hastalıkla mücadele edenlere ve yakınlarına Allah güç kuvvet versin. Zahmetli, yıpratıcı ve zor bir süreç. Umarım sağlıklarına kavuşurlar. Umut çok önemli bu hastalıkla mücadelede. Umudu kaybetmeden çabalamak ve güzel günler göreceğine inanmak hastalığı yenmeyi sağlayan sihirli güç. Sağlıklıyken vara, yoğa öyle fazla kafayı takmayın dostlar. Bu kafaya takma, kendine dert etme işleri de davetiye çıkarıyor bu illet hastalığa. Sağlıklı günler diliyorum...
16 Yorumlar
İnsanın başına gelmeden anlamıyor ne yazık ki.
YanıtlaSilBenimde duyduğuma göre ilaçlar normale hastalığı kökten giderir ama sadece geçici olarak hastalığı engelemeye göre hazırlanılmış
keşke kökten gideren ilaçları biz Türkler üretsek
Silbilim adamları, genç insanlar üretse
destek olsak ülke olarak
umudu yitirmemek lazım
Tında dünyada ciddi gelişmeler var fakat ülkemizde bazı değişimler hala kabul görmüyor.Ilac işinde de öyle teb listesine kayıtlı ilaç sayımız 50 ne kadar üzücü...Bilimden bir haber ülkemiz madem üretemiyorsunuz neden ithal etmenin önünü açmıyorsunuz.
YanıtlaSilmaalesef her alanda geriden gidiyoruz
Silüretmek, icat etmek unutuldu ülkemizde
hazıra konan bir nesil var gibi görüyorum ben
çok yazık
UMARIM BU İLLETİN BİR ÇARESİ BULUNUR DA İNSANLIK BU KABUSTAN KURTULUR. KÜBA'DAKİ GELİŞMELERİN GERÇEK OLMASINI ÜMİT EDİYORUM. ÇOK TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilamin
Silçare bulunmasını diliyorum ben de
Kanser hem bireyleri hemde çekirdek ailesini geri döndürülemez şekilde dönüşüme geçirten hayatın kriz noktası. Bu hastalığı bizzat yaşadığım için önlem, tedavi, ruhsal durum ve beslenme dörtlüsünün nazikçe ele alınması gereklidir. Kanser alanında uzmanlaşmış tüm çalışanların şefkatle görevlerini yapmaya devam etmesi temennimdir.
YanıtlaSilaynı fikirdeyim
Silhayatın kriz noktası tanımınız çok doğru
ben de babamda yaşadım
zor....
Maalesef kanser ile ilgili olarak ilacı bulsalar ki ben bulduklarını düşünüyorum bu işten rant sağlandığı için piyasaya sürülmez.
YanıtlaSilkesinlikle...
SilDediğiniz gibi her ailede mutlaka 1 ya da 2 kişinin başına gelen bir hastalık bu. Yaşam tarzı, beslenme alışkanlıklarının kesinlikle değişmesi gerekiyor, ilaç tedavisinin yanı sıra. İlaca gelirsek, öyle tahmin ediyorum ki; zaten tedavi bulundu, ancak o kadar çok iş alanı gelişti ki bu hastalık sayesinde, kimse bu pastayı bırakmak istemiyor! :(
YanıtlaSilNot: Yazının ikinci paragraf ikinci cümlesinde bir karışıklık olmuş. "Sizi yolunacak kaz gibi gören, "denize düşen yılana sarılır" misali ona mecbur olduğunuzu bildiği için senin etinden, sütünden, derinden yararlanmaya çabalayan, yani Kanser tedavisinin bulunduğunu düşünenlerdenim."
evet doğru söylüyorsunuz
SilMerhaba bloğunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım. Güzel gelişmelerin olduğunu Küba dan duyuyoruz inşallah bizler için bir şifa olurlar. Bana da uğrarsanız çok sevinirim sevgiler.
YanıtlaSiluğrarım tabi
Silsevgiler
Kanser konusunda ben de tam olarak senin gibi düşünüyorum. Babamı kanserden kaybettim, nasıl bir hastalık olduğunu ve sürecin nasıl ilerlediğini az çok biliyorum. Evlerden ırak olsun...
YanıtlaSilÇernobil faciası olduğunda senin gibi ben de lisede öğrenciydim. O bakanın haberlere çıkıp çay içtiğini ve dalga geçen tavrını çok iyi hatırlıyorum. Sonraki yılları biliyoruz zaten. Aklıma hep Kazım Koyuncu gelir:((
Allah rahmet eylesin benim babam da aynı hastalıktan vefat etti ne yazık ki :(
SilKazım Koyuncu sesini duyurmaya çalışmıştı
ama politikacıların yine sahtekar oyunlarına gelip dayanıyor her şey maalesef