TANRININ KUCAĞINDA UYUYOR VE RÜYA GÖRÜYORUZ
Pınar Eğilmez’in ilk kitabı
Uçan Tabut’ta, Bora, Selin, Saadet, Nilay, Hikmet (Arif Dede), Füsun, Didem,
Cem, ve Ömer’in birbirlerinin hayatına dokunan sıra dışı hikayesini film izler
gibi bir solukta okudum. Yazarın güçlü kalemi bizi, bu dokuz karakterin “kendine
uyanış” hikayesine ve inanç dünyasına etkili bir şekilde dahil ediyor.
Son ayların çok satan
kitaplarından olan Uçan Tabut’un yazarı Pınar Eğilmez mühendis eşinin işinden
dolayı üç yıldır kızı ve eşiyle birlikte Katar’da yaşıyor. Kısa süreliğine geldiği
Ankara’da benim söyleşi talebimi kabul etti ve sorularımı içtenlikle yanıtladı.
Kitabının bu kadar ilgi çekmesinin, kitaptaki her bir karakterin geçmişlerinin
ve geleceklerinin merak edilmesinin kısacası, kitabının bu kadar sevilmesinin mutluluğunu
yaşadığına şahit oldum.
“Dış hatlarda cenazeni bekliyorum oğlum. Uçan
tabut bekliyorum.
Dostluk bu mudur lan! Dostunun her dediğine
her yaptığına “he” demek midir? Dost, dostunu sarmalı, yerden yere vurmalı.
Dostluklarının çıkarını ve hatta dostunun çıkarını değil, dostunun göremediği
ona lazım geleni gözetmeli.” (Cem’in Akıl Çorbası ve Uçan Tabut)
Siz dostunuzun yanlışını yüzüne
söyleyebilenlerden misiniz? Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz bize?
Söyleyebildiğim dostlarım
oldu. Söyleyemediğim dostlarım oldu. Bana da söylendiği veya söylenemediği
oldu. Sanırım aslolan zamanlama ve ne söylediğinden çok nasıl söylediğin. Nasıl
söylediğin bütün kapıları açacak olan sihir bence.
İÇ SESİNİ DİNLE O, BÜTÜN EVRENDİR
“Ya yaşam, saçma sapan bir rüyaysa? Ya bir b.k
değilsek gerçekten? O zaman, rüyada anlam aramanın alemi var mı? Rüya, deyip
geçmeli her olan biteni. Bir halt ediyormuşuz gibi analiz edip durmak saçma,
her şeyi.” (Cem’in Akıl Çorbası ve Uçan Tabut)
“Başımıza gelenler, gerçek değil. Biz gerçek
değiliz. Tek gerçek var, o da Tanrı. Biz gerçekte Tanrı’nın kucağında uyuyor ve
yaşamak sandığımız bir rüya görüyoruz. O ise, başımızı okşayarak uyanmamızı bekliyor.”
( Hikmet/Ayyaş)
Size bu sözleri yazdıracak güçlü bir inanç
görüyorum satırları okudukça. En çok nelerden etkilendiniz? Mevlana, Tasavvuf,
Zen Budizm’i vb. Yoksa sizin “O” hikayeniz mi sizi etkiledi?
Evet inançlıyım. Ama inançtan
ne kastettiğinize bağlı. Yoksa, bazıları tanrıya inanmaz ve tanrıya inanmamak
da bir inanç biçimidir nihayetinde. Kelimenin temel anlamıyla ‘inanmaktan’
hiçbir türlü kaçamazsın. Evet ben tüm yaşamımızın bir rüya olduğuna inanıyorum.
Bu yönde inançlıyım. Beş duyu organlarımıza dayanarak ‘gerçek’ diye
addettiğimiz bu yaşamın içinde atomun ve dolayısıyla maddenin yüzde doksan
dokuzunun boşluk olduğu çok zaman önce ispat edildi. Bunu sadece göz ardı
etmeyi, düşünmemeyi seçiyoruz. Ben ise hatırlamayı. Benim inançlarımın ise yönünü belirleyen tabi ki kendi hikayem. Ve
bence zaten herkesin kendi hikayesi inançlarının yönünü belirler. İçine
doğduğun toplum, aile, yaşadıkların ve yaşamadıkların hikayeni belirler.
Hikayen de inançlarını.
Ancak gözlerini sımsıkı kaparsan dünyayı
gerçekten görebiliyormuşsun meğer. (Didemin Aynaları)
“Beni, iç sesini dinle, iç sesin bütün
evrendir. İç sesin yanında, bütün evren yanında. Yalnız değilsin ve hatta zaten
daha ne kadar kalabalık olabilirsin? diyordum sana. Duymayı reddettin.”
(Didemin Aynaları)
İç sesinizi her zaman dinler misiniz? Şimdiye
kadar iç sesinizi dinlediğiniz veya dinlemediğiniz için pişmanlık yaşadınız mı?
İç sesimi her insan gibi ben
de ıskalarım. Her zaman dinlemem. Çünkü zihin çok gürültülü, akustiği kötü bir
konser salonu. Evet, her pişman oluşumdan sonra içten içe doğrunun ne olduğunu
aslında bildiğimi ve iç sesimi duymamayı seçtiğimi hep hissettim.
TEK BİR YAŞAMIN UNSURLARIYIZ
“Düşündüm ki, kendimizi ayrı, kopuk, tek,
çözümsüz ya da yalnız hissettiğimizde hepimiz birer ADA oluyoruz. Oysa önce
kızım sonra hepimiz bilelim istedim ki, herhangi bir ADA çevresini kuşatan su
kütlesinden mütevellit illüzyonu fark ettiğinde; bir dağın zirvesi, bir dalgalı
coğrafyanın engebesi olduğunu görecek. Güçlü, sağlam, büyük yerkürenin o güzel
parçası olduğunu. Yalnız değiliz, hiç olmadık, olmayacağız.”
Sosyal medyayı özellikle instagramı faal
kullananlardansınız. Kızınız Ada için yazdıklarınız hayata bakışınızı
gösteriyor adeta. Bu kadar güçlü mü bakıyorsunuz hayata?
Bu bakış biçiminde güçten çok
huzur görüyorum ben. Ayrı, kopuk ve yalnız yaşam formları oluşumuzdan ziyade
‘tek bir yaşam’ın unsurları olduğumuza inanmak bana huzur veriyor. Ve bunu
başkalarından önce unuttukça hatırlamak için kendime söylüyorum ben.
YÜZÜMÜZÜ İYİLİĞE, HUZURA DÖNELİM
“İyiler de var bu dünyada. Katıksız iyiler. Duruyorlar öyle, hiçbir şey yapmadan. Sadece
iyi olarak duruyorlar. Kıpırtısız. İşte onların her biri, bir başına, bin
kötüye denk geliyor olmalı. Öyle değil mi?” (Hikmet/Ayyaş)
Gazetelerde, televizyonların haber
bültenlerinde o kadar çok kötü olay görüyoruz ki. Bunca kötülük içinde
içimizdeki iyiliği, huzuru nasıl koruyabiliriz? Sizin bu konuda tavsiyeniz olur
mu?
Tavsiyem yüzümüzü iyiliğe,
huzura dönmek olur. Neye dikkatimizi verir, ne yöne bakarsak onu
çoğaltacağımıza inanıyorum çünkü. Tıpkı kötü davranışları olan bir çocuğu bu
yönleriyle yerden yere vurmak yerine, iyi yönlerini vurgulayıp överek onu düze
çıkartmak gibi.
“Etiketleme yapmaktan uzak dursa insanlar
keşke ve yormasalar birbirlerini. Kategorize edilemeyecek kadar engin bir
denizdir insanların ruh çeşitliliği. Kendi müstesnalığı içinde baksak o tek bir
insana ve böylece bazı insanlardan hep iyilik, bazılarından da hep kötülük
geleceğini düşünmesek keşke.”
İnsanın iç huzuru ve dengesi, dış etkenlere bağlı
olarak da değişiklik gösteriyor. İnsanları olduğu gibi kabul etmek hiç de kolay
değil. Hangi aşamalardan geçmeli insan ki, bu görüş açıcını yakalasın?
Bir sessiz olur da içine
bakarsa insan, karşısındakinde eleştirdiği, yargıladığı her ayrıntıyı kendi
dünyasında da barındırdığını görür. ‘O çok kıskanç biri!’ Öyle mi? Bir kez
olsun kıskançlık duymadıysan karşındakinde gördüğün kıskançlığı tanıyamazdın,
inan.
“Dünyada anlam arayışının sonu gelmez. Hiçbir
şeyin bir anlamı olmak zorunda değildir ve her şeyin bir anlamı vardır. Bu,
neredeyse zıt iki önermenin aynı anda doğru olabileceği zemine ise, “dünya”
denir. Bence öyledir.” (Ömer/ Garip Bir Adamım Ben)
Kitap bu çok etkileyici paragrafla sona
eriyor. Kitabınızın çok sevilmesi ve çok okunmasının sırrı nedir sizce?
Komedyen olsaydım
‘güldürürken düşündürdüm’ klişesi ile size espri yapardım. Şaka bir yana, hızla
okunup sonra okuru illaki kendisi ile ilgili bir şeyler düşünmeye yönelten bir
roman olduğu için sevildiğini düşünüyorum.
Kitabınızı film olarak beyaz perdede
görebilecek miyiz?
Sanırım göreceğiz. Biri
sinema filmi diğeri internet dizisi olmak üzere iki teklif aldım. Henüz
sonuçlandırmadık.
4 Yorumlar
Ne hoş bir sohbet olmuş. Zevkle okudum. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilçok samimi bir insan Pınar. Güzeldi gerçekten de sohbet. beğenmene sevindim
SilÇok anlamlı bir söyleşi olmuş. Yazarın bilhassa karakterlere verdiği roller anlam dünyasına da hizmet etmiş. Sıra dışı hayatların birbiriyle kesişen yaşamları ilgi çekecek düzeyde. Paylaşım adına teşekkürler, selamlarımla:)
YanıtlaSilkitap gerçekten de çok sürükleyici ve film tadındaydı.
Sil