“Artık hiçbirimiz sıkılmıyoruz. Kendimiz de çocuğumuz da bir saniye bile boş değil. Boş zaman dediğimiz zaman diliminde de boş değiliz, kendimizi hemen bir şeyle meşgul ederek sıkıntıyı defediyoruz. Sıkılma duygusunu unuttuk. O yüzden yaratıcılık düşüşte. Düşünceler aynı sığ sularda yüzüp duruyor,” diyor eğitimci, yazar Dr. Bahar Eriş.

Üretmeyi değil, mevcut içerikleri tüketmeyi tercih ediyoruz. Sıkılan insan, iç kaynaklarına döner, farklı bir yerden bakabilir, yeni bir şey söyleyebilir. Yolda yürürken bile sıkılıp, cep telefonlarına bakarak yola devam ediyor, çevreye karşı tüm algılarımızı kapatıyor, gözlem yapmıyor, nereden geçtiğimizin bile çoğu kez farkına varmıyoruz. Uzun videoları izleyemiyor, sıkılıyoruz, uzun metinleri zaten okuma özürlü olduk, sadece fotoğrafları kaydırıp, “Sıradaki, sıradaki,” diyoruz şevkle. O akan giden dünyaya öyle kendimizi kaptırdık ki, sıkılmak ve düşünmek için vaktimiz yok.

“Sıkı can iyidir, tez çıkmaz,” cümlesini kuran yoktur sanırım zamanımızda. “Anne sıkıldık,” dediklerinde benim oğlanlar, “Akıllı insan sıkılmaz,” derdim. Onlar da bu sözün üstüne sıkılmayı bırakıp, ne yapabileceklerini düşünmeye başlar, çoğu kez beni de şaşırtan kendi icat ettikleri oyunlara imza atarlardı. Hayal gücünü, sebatı, yaratıcılığı, problem çözmeyi desteklemek; düşünmek ve kafa yormakla mümkün diye düşünüyorum.

Bahar Eriş, Byung Chul Han’ın “Yorgunluk Toplumu” kitabından bahsediyor. Kitapta, can sıkıntısı ve yaratıcılık arasındaki ilişkiyi anlatan bölümde; Walter Benjamin bu derin can sıkıntısına ‘deneyim yumurtası üstünde kuluçkaya yatan bir hayal kuşu’ der. Bedensel gevşemenin zirvesi uykuysa, zihinsel gevşemenin zirvesi de derin can sıkıntısıdır. Saf telaş, yeni bir şey yaratmaz. Mevcut olanı yeniden üretip hızlandırır.”

“Yürürken canı sıkılan ve üstüne bir de can sıkıntısına karşı tahammülü olmayan kimse, huzursuzca yerinde duramayıp etrafta dolaşacak veya şu ya da bu etkinliğin peşinden koşacaktır. Fakat can sıkıntısına karşı daha tahammüllü olan kişi de bir süre sonra muhtemeldir ki yürümenin canını sıktığını fark edecektir. Böylelikle tamamen yeni bir hareketlilik tarzı icat etmeye sürüklenecektir… Örneğin dans etmek veya havada süzülmek bambaşka bir hareketi temsil eder… Muhtemelen yürürken derin bir can sıkıntısına kapılmış, böylece bu can sıkıntısı nöbetinin etkisiyle koşu adımlarından dans adımlarına geçiş yapmıştır..”

0 Yorumlar