Geçen hafta Kuşadası'ndan Samos’a (Sisam Adası) geçtik, yıllardır Ege'den Samosa bakıyorduk, bir de denizin öte yanından bakalım Ege kıyılarına dedik. Yeşil pasaportumuz olduğu için vize sorunumuz yoktu, Yunanistana seyahat için Schengen vizesi almak gerekiyor normalde, kapı vizesi uygulaması bir süredir kalkmış. Katamaran Vathy Limanına yaklaşık bir buçuk saat sonra yanaştığında, amfi tiyatroya benzeyen bir yerleşim yeri ile karşılaştık. Dağlardan  denize doğru inen yerleşim yerinde en dikkat çeken şey, pastel renkli evlerin en fazla 2-3 katlı olmasıydı. Ünyedeki eski Rum evleri mimarisini orada görünce şaşırdım, Ünyede ne çok aynı mimaride bugüne de kalabilmiş bina var. Bizim güzelim sahilimizdeki iki- üç katlı o güzelim evlerimiz korunabilseydi şahane bir vitrini olurdu




Araştırmacı, yazar, çok sevgili Yaşar Karaduman amcamı bu vesile ile rahmetle anıyorum. Onun bir araştırma yazısından öğrendiğime göre; Milattan sonra 395 yılında Roma İmparatorluğu dogu ve batı diye ikiye ayrılınca Dogu Roma İmparatorluğu sınırları içinde Anadolu, Filistin, Mısır ve bazı Arap ülkeleri kalmış ve İstanbul (Bizans) da başkentleri olmuş. Batı Roma’nın başkenti ise Roma'ymış. Fatihin İstanbul’u alması ile 1453 yılında tarih sahnesinden silinmişler


Ünye'nin.



Ünye’deki Rum evlerini ve Rumları merak ettiğimde yine Yaşar Amcanın açıklamaları bana ışık oldu. Rumların Yunanlı olmadığını, Rum isminin, Roma İmparatorluğunu oluşturan insanlara verilen bir isim olduğunu, bir din veya ırk olmadığını öğrendim.



1924 yılında Lozan Anlaşması gereğince; Ünye’de yaşayan yaklaşık 3000 kadar Rum’u Yunanistan’a gönderirken oradan da bir o kadar Türk, onların yerine Ünye'ye gelmiş Mübadele adı altında. Biz bu gelenlere Muhacir demişiz, onlar Ünye’de genellikle giden Rumların evlerine yerleşmişler. Rumların Ünye’de okulları, taş evleri ve ibadet ettikleri kiliseleri varmış onlardan biri günümüze kadar gelen Yalı Rum Meryem Ana Ortodoks Kilisesi, şu anda Kültür Merkezi olarak Ünye'deki  sanatçılara ev sahipliği yapıyor.





Samos’ta fark ettiğim bir ayrıntı kültürlerimizin ne kadar çok benzediği oldu. Yemeklerimizden tutun da, tesadüf ettiğimiz düğün konvoyuna, taverna gecesindeki eğlence tarzına kadar. Üzüm bağlarının ve zeytinliklerin özenle korunmasına gıpta ettim. Bizim koruyamadığımız ağacımız, yeşilimiz, arımızı düşününce üzülmeden edemedim. Herkesten duyduğumuz o ünlü Yunan Salata ise, bizim çoban salatasının daha iri doğranmış hali. Üzerine kekik ve mis kokulu bir aroması olan zeytinyağı dökülmüş, kocaman bir dilim beyaz peynir ile servis ediliyor. 

















Çakıl taşlı kumsalı ve türkuvaz rengi denizi, mavi-beyaz boyalı dükkanları, zarif süslemeli plajını fotoğraflamaya doyamadım. Daracık sevimli sokaklardan yayılan Yunan Ezgilerine kulak kabarttığımda ise, çok ünlü Türk şarkıları olduğunu fark edip şaşırdım. O şarkıların bestesinin Yunan sanatçılara ait olup, bizim sanatçılarımızın söz yazdığı ne çok parça varmış meğer;

Yeni Türkü - Olmasa Mektubun, Haris Alexiou - Ola Se Thimizoun

Mustafa Sandal - Aşka Yürek Gerek, Despina Vandi - Anaveis Foties

Sezen Aksu - Her Şeyi Yak, Haris Alexiou - Mia Pista Apo Fosforo

Ferhat Göçer - Biri Bana Gelsin, Eleana Papaioannou - Tesseris Kai Misi

Sezen Aksu - Sarışın, Eleftheria Arvanitaki- Dynata Dynata

*Kalimera=Yunanca Günaydın

1 Yorumlar

  1. kalispera kalimeraaaa :) egede rumca grekçe konuşan çok tabiii :) iyi olmuş oh :)

    YanıtlaSil