Fotoğraf: Ünye/Memleket

Dokuz yaşlarındaydım oruç tutmak için anneme yalvardığım zaman. Sahura kalkmaya bayılırdım, gözüm kapalı yesem de o sofrada oturmak ayrıcalıktı. Babam “ bu kız kedi gibi gözü kapalı yi gı!” dese de. Çocuk ailede ne görürse ona heves ediyor dedikleri bu olsa gerek. Sahurda annemin yaptığı kıymalı yufka böreğinin ve çökelekli yumurtanın yaydığı mis tereyağı kokusu ile uyanırdım. Bir telaş sahur sofrası kurulurdu evde, çocuklar uyandırılmaya kıyılmazdı. “Tekne orucu tutar çocuklar, öğleye kadar” dense de ben iftara kadar büyüklerle birlikte tutmak için kendimi zorlardım. Sadece çok susadığımı hatırlıyorum, Ramazan sıcak yaz günlerine denk gelmişti ilk oruç tuttuğum günler.

Sahurda yapılacak yufka böreği için, Ramazan öncesi imece usulü yufkalar açılır sac’larda kurutularak pişirilirdi. Her komşu kendi ununu getirip hamur yoğurur sonra sırayla her evin yufkası açılırdı. Bahçede kurulan hamur tahtalarının üzerinde maharetli oklava darbeleriyle hamur bezeleri yufkaya dönüşürdü. Biz çocuklar, sokakta oynarken burnumuza gelen yufka kokusuyla oyuna ara verir Palaz derdine düşerdik. Yufka saca atıp kurutmadan pişirilince adı palaz olurdu. Üzerine bolca tereyağ sürüp elimize verirdi anneler. Palaz o an bizim için Dünyanın en lezzetli yiyeceği olurdu.

Ramazanın en sevdiğim yanı İftar saatleriydi çocukken. Topa kaça dakika kaldı? Top atıldı mı? Ezan okundu mu diye sormak yerine, topu merak ederdik, Çakırtepe’de Atatürk Anıtının olduğu yerde Ramazan Topu atılırdı tam akşam ezanı saati. Balkonda beklerdik top atılmasını. Sesi her yerden duyulmasına rağmen, sabırsızlıkla balkondan koşarak mutfağa gelip; “top atıldı, top atıldı” diye zıplayıp, bir taraftan da zeytini ağzıma attığımı hatırlıyorum. Çocukluk güzel şey!

Fotoğraf: Ünye/Memleket
Kalabalık iftar sofraları Ramazan’ın adeta bir mükafatı olurdu biz çocuklar için. Babam ve annem misafiri çok severdi. İftar davetleri sadece eş dost akraba ile sınırlanmazdı, babam ihtiyaç sahiplerine de soframızda yer açardı. Ramazanın önemini, anlamını ve değerini bilerek büyümek bu olsa gerek diye düşünmüşümdür yıllar sonra. Yardım eli uzatmak, lokmanı paylaşmak, paylaştıkça da sofranın bereketinin artacağına inanmak. İftar sonrası misafirler giderken de “diş kirası” denilerek hediye veya usulünce harçlık verilirdi. Ne güzel adetlerimiz varmış değil mi?

Daha sonra öğrendim ki, oruç sadece bedeni aç bırakıp, yemekten içmekten uzak durmak değilmiş. Bütün kötü alışkanlıklarını sadece Allah’ın rızasını kazanmak için terk etmekmiş. Nefsini terbiye etmekmiş önemli olan. Mideni aç bırakıp, ruhunu, kalbini, maneviyatını beslemekmiş. Kalp kırmamak, güzel söz söylemek, her uzvunla oruç tutmakmış asıl olan.

“Açlığın kalbi aydınlattığı, ruhu huzura kavuşturduğu ve sırrın kendi hakikatini görmesini sağladığını” söylüyor sevgili Cemalnur Sargut “Oruç” kitabında. Peygamber Efendimiz ne kadar güzel söylemiş; “Ademoğlu, karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. Ademoğluna, belini doğrultmasını sağlayacak bir kaç lokma yeter. Eğer mutlaka yemek istiyorsa karnının üçte birini yemek, üçte birini su ve üçte birini de nefes alıp vermek için ayırsın”.

Ramazan ayınız mübarek olsun, Allah'ın nuru üzerinize yağsın.

9 Yorumlar

  1. Çocukken herşey gibi ramazan da ayrı bir güzeldi sanki..Akrabalarımızla yaz ayına denk geldiğinde ayvalıkta küçük teknemizde toplanıp denize açılıp oruç açtığımızı hatırlarım...Rüya gibi masal gibi günlerdi...Ramazanınız huzurlu ve bereketli olsun inşallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. rüya gibi masal gibi ramazanlar yaşamamız mümkün şimdi de bence
      hayırlı bir ramazan ayı olmasını diliyorum

      Sil
  2. Eskiden daha güzeldi Ramazanlar değerini şimdi daha iyi anlıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eski ayrıydı şimdi de ayrı
      özlem tabi ki var
      ama herşeyi güzelleştirmek de elimizde

      Sil
  3. top atıldıııı hadi palazaaaa :)

    YanıtlaSil
  4. Hayırlı Ramazanlar dilerim bende yaş ilerlediği için -nerede o eski Ramazanlar diyenlerdenim

    YanıtlaSil
  5. 🙏🏻🙏🏻👍👍👍❤️

    YanıtlaSil